Hoş Geldiniz Arkadaslar..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Mehmet Uygun Lisesi 11 TMA =))
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
KaBuS_27
WebMaster
WebMaster
KaBuS_27


Tercübe :
BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Left_bar_bleue27 / 10027 / 100BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Right_bar_bleue

Mesaj Sayısı : 17
Rep : 5329
Başarı Sistemi : 0
Kayıt tarihi : 01/04/10
Yaş : 31
Nerden : ANTEP27

BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Empty
MesajKonu: BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ   BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Icon_minitimeCuma Nis. 02, 2010 1:53 pm

Bilim Felsefesi
Sınırları önceden belirlenmiş bir alanda, bilmek amacı ile genel geçer bilgilere ulaşmak için sistemli olarak, belli bir yöntemle elde edilen bilgilerdir.

Bilimlerin özelliklerini ve yöntemlerini daha açık görebilmek için öncelikle farklarını bilmek gerekmektedir. Çünkü hem konu hem de yöntem açısından birbirinden oldukça farklı bilimsel alanlar bulunmaktadır.

Bilimler alanları, yöntemleri ve sonuçları açısından öncelikle iki grupta toplanırlar:

Formel Bilimler (Aksiyomatik bilimler - Normatif bilimler - İdeal bilimler - Disiplinler / Matematik, Geometri, Mantık) :

Konuları; insan zihninin doğadan soyutlayarak oluşturduğu ideal, soyut kavramlardır. (Sayılar, geometrik şekiller, akıl ilkeleri vb) Bu nedenle deney yöntemini kullanmazlar. Belli bir kabul edişten ( aksiyom ) yola çıkarak; bu genel doğrudan özel sonuçlar çıkaran bilimlerdir. Tümevarım (dedüksiyon) olarak adlandırılan bu akıl yürütme; doğru kabul edişe göre kesinlik kazanır. Ancak aksiyomlar, yani kabul edişler, farklı olursa bu kez varılan sonuçlar da farklı olacaktır. Örneğin Okildes'ten bu yana kabul edilen ve düzlem koşullarında geçerli olan geometri doğruları; bir başka sistem olan uzay geometri için geçerli değildir. Kısaca Formel bilimlerin doğrusu kabul ediş sınırları içinde kesinlik taşırlar. Başka bir kabul ediş sistemi ise yine kendi içinde kesinlik taşımaktadır.

Bu açıdan bakıldığında; formel bilimler kendi sistemleri içinde doğruluk ve kesinlik taşımaktadır. Ama bu onların önemini azaltmaz. Çünkü ancak formel bilimlerin ölçüler ve tutarlık konusunda vardığı noktadan sonra diğer bilimler mümkün olabilmiştir. Bir başka deyişle formel bilimler diğer bilimlerin olması için gerekli ve zorunludurlar.

Formel bilimler pozitif bilimlerin dilidir. Pozitif bilimlerin özünü oluşturan ölçü ancak matematik bilimleri ile mümkündür. Yine bilgilerin kendi içinde tutarlılığı ve sonuçların dile getirilişleri ile doğruluğunun denetlenmesi ancak mantıkla mümkündür.

Pozitif (Olgusal) Bilimler :

Konuları sınırları önceden belirlenmiş olan somut varlık alanlarıdır. Evrenin belli özellikleri olan bir bölümünü ele alan bu gruptaki bilimler, soyut kavramlar üzerine araştırma yapmazlar. Deneylenemeyen konuları ele almazlar. Konuları içine giren somut varlık alanlarını incelerken genellikle tümevarım (endüksiyon) yöntemini kullanırlar. Tekil doğrulardan yola çıkarak, genel doğrulara ulaşmaya çalışırlar. Ancak pozitif bilimler bazen (özellikle de insan söz konusu olunca) bilinenden bir tek gerçeklikten yola çıkarak ona benzer olan durum için yargıya varırlar. Yani benzerliklerden hareketle akıl yürütürler. Bu yöntem benzeşim ( analoji/andırım) olarak adlandırılır.

Tümevarım ve andırım yöntemi ile elde edilen doğru bilgilerden sonradır ki pozitif bilimler, alanları içinde bir genellemeye varırlarsa; bundan sonra tek olaylar için dedüksiyon yöntemini uygularlar.

Tüm pozitif bilimlerde konularının gerektirdiği farklı özellikleri dikkate almazsak aynı yöntem kullanılır. Bu yöntem deneysel yöntemdir ve dört ana aşamadan oluşur.

1. Varsayım (Hipotez) :
Ele alınan konuya ilişkin geçici açıklamalardır. Bu aşamada ileri sürülen sav henüz kanıtlanması gereken bir tezdir.
2. Betimleme :
Konunun özelliklerine uygun olarak doğal koşulları içinde izlenmesi, araştırılması, ölçümlenmesi ve nedenlerinin araştırılarak betimlenmesi aşamasıdır.
3. Deneyleme :
İncelenen olayın, doğal durumundan soyutlanarak; laboratuarda, yapay koşullarda ve bilimcinin denetiminde yinelenerek, etkenlerin ve bunların neden olduğu değişmelerin saptanması aşamasıdır.
4. Sonuç :
Yapılan çalışmalardan sonra o konuya ilişkin doğru bilgilerin derlenmesi ve açıklanmasıdır. Bu aşamada iki farklı sonuç çıkabilir.
5. Kuram (teori) : Henüz tüm deney ve araştırmaların yapılamadığı veya yapılamayacağı durumlarda , ancak hiçbir yanlış örneğin de bulunmadığı sonuçlardır. İzafiyet, kuantum teorilerinde olduğu gibi...
6. Yasa (kanun) :
İncelen konuya ilişkin tüm deneylerin yapıldığı ve çalışmalar sonunda kesin sonuçların alındığı varılan bilgilerdir. Yerçekimi yasası gibi.
Pozitif bilimlerin amacı :

Pozitif bilimler ele alıp inceledikleri alan içindeki nesnel gerçekliğin bilgisine varmak için çaba sarf ederken doğal olarak bir amaca sahiptir. Bu amaç en çok tartışılan entelektüel konulardan biridir. Bilimler bilmek için mi yoksa pratik bazı amaçlar için mi çalışmalıdır? Elbette ki her ikisini de haklı kılacak pek çok örnek vermek mümkündür. Ancak bu gün işleyişe baktığımızda bilimlerin genel amaçları için şunları söylemek mümkündür.

Konusuna giren alan içindeki nesnel gerçekliğin yasalarını bulmak ve bu alanda meydan gelen olayları açıklamak.

Nedenini bildiğimiz olaylar konusunda öngörüde (öndeyi) bulunmak. Yani olayları onlar gerçekleşmeden önce tahmin etmek.

Bilimin sonuçları elbette ki bilimin dışındaki pek çok çevre kurum veya alan tarafından farklı biçimde kullanılacaktır. Tam bu noktada bilim etiği (ahlakı) açısından tartışılacak can alıcı pek çok soru gündeme gelir. Bilimin sonuçları bir grup tarafından diğer insanların aleyhine kullanılırsa bunda bilimin ve bilimcinin sorumluğu nedir?

Bu tür tartışmalar sürüp giderken; özellikle de gelişmiş uluslarda bilim ve teknik ayrılmaz bir bütün oluşturup, bilimin sonuçlarını hızla ve yaygınlıkla pratiğe dönüştürmektedir.

Pozitif bilimlerin türleri:

Pozitif bilimler ele alıp inceledikleri varlık alanının özelliklerine göre bu temel yöntemi kendi özellerine göre kullanırlar. Bazı bilimlerde laboratuar olanakları sınırlı hatta olanaksız olunca , betimleme çalışmalarına daha da fazla özen gösterilir. Yine bazı bilimlerde bir insan ömrü deneyleri tamamlamaya yetmemektedir. İşte bu gibi durumlarda; her bilim kendi koşullarına göre ana çizgiden sapmadan yeni teknikler geliştirerek deneysel yöntemi kullanırlar.

Konuların özellikleri yalnızca yöntemi etkilemekle kalmamakta , giderek tüm bir bilime farklı özellikler kazandırmaktadır. İşte bu açıdan bakıldığında pozitif bilimler de kendi içlerinde sınıflara ayrılmaktadır.

Doğa Bilimleri: Konusu cansız ve canlı doğa (everen) olan bilimlerdir. Cansız doğa bilimleri konuları gereği daha kesin ve değişmeyen bilgilere daha da kolay olarak ulaşabilirler. Çünkü cansız doğa hemen hemen hiç değişmemektedir. Böyle olunca hem incelemek kolay olmakta hem de varılan sonuçlar çok daha uzun zaman doğru kalabilmektedir. Örneğin Arşimet'in bundan ikibin beşyüz yıl önce bulduğu sıvıların kaldırma gücü yasası bu gün hala geçerliliğini korumaktadır. Astronomi, fizik, jeoloji ve kimya bu bilimlerin başında yer almaktadırlar.

Ancak aynı kesinlikte ve uzun süreler doğru kalan bilgilere canlı doğa bilimlerinde rastlamak olanaklı değildir. Çünkü canlı doğa sürekli bir değişim içindedir. Ve dahası canlılar basamağının üst sıralarına çıkıldığında her canlı türünün zaman içindeki değişiminin yanı sıra bireyler arasında farklılıklar da gündeme gelmektedir. Tüm bunlar canlı doğa bilimlerinin hem araştırmalarını zorlaştırmakta hem de sonuçlarını tartışılabilir kılmaktadır. Ayrıca doğru bilgilerde zaman içinde doğruluklarını yitirmektedir. Bu durumda canlı doğa bilimlerinin temel görevi konuları içindeki değişimleri saptamak ve evrim sürecini açıklamak olmaktadır.

İnsan Bilimleri:
Konusu insan olan bilimler canlı doğa bilimlerinin tüm zorluklarını taşımaktan öte; ayrıca insanın özelliği gereği iki temel zorlukla karşı karşıyadırlar. İnsan her canlı gibi değişir. Ama onun kişilik özellikleri öylesine gelişmiş ve bireyselleşmiştir ki insan bilimleri bu nedenle neredeyse genelleme yapamaz duruma düşmektedirler.

Yine insanın yaşadığı bir başka değişim süreci de diğer hiçbir varlıkta görülmeyen toplumsal olma özelliğinden kaynaklanmaktadır. Hatta bu alanda değişim iki boyutludur. Toplumsal yanıyla insan yalnızca zaman içinde değişmemekte aynı zamanda farklı toplumlarda farklı özellikler de taşımaktadır. İşte bu üç boyutlu değişim süreçleri insan bilimlerini daha dikkatli ve özenli olmaya zorlanmaktadır. Tüm bunlara bir de laboratuar olanaksızlıklarını eklersek; insan bilimlerinin niçin 19. yy.la kadar beklemek zorunda kaldıklarını daha kolay anlarız.

Pozitif bilimsel bilgilerin özellikleri:

Seçicidir: Sınırları belli bir varlık alanını konu edinir ve bu sınırlar dışına kesinlikle çıkmaz.

Kuşkucudur: Yalnızca bilim dışı açıklamaları değil bilim çevrelerinin yaptığı açıklamalara bile kuşku ile yaklaşır.

Eleştiricidir : Özellikle de var olan bilimsel açıklamalara eleştirel bir tavırla yaklaşır.

Somuttur : Olgulara dayanır. Var olan gerçeklikleri inceler. Soyut konu ve kavramlarla uğraşmaz.

Nesneldir : Herkes için tek ve değişmezdir. Kişiye gruba veya başka ölçülere göre değişmez.

Evrenseldir : Nesnel olduğu içindir ki evrenin her yerinde aynı şekilde geçerlidir.

Kollektiftir : Tüm insanlığın ortak kültür malıdır.

Akılcıdır : Kendi içinde tutarlı akıl ve mantık ilkelerine uygun bilgilerdir.

Genelleyicidir : Tek tek olgulardan hareket eder ama genellemelere, genel yargılara ulaşır. Sınıflama yapar. Benzer olayları diğerlerinden ayırır.

Ölçülüdür : Matematiksel bir dil kullanır. Kesin ölçülerle, sayılarla ile açıklama yapar.

Deneysel ve uygulanabilirdir : Olgusal olduğu içindir ki deneylerle sınanabilirler. Hatta bilimsel bilgiler teknik aracılığı ile hayatın farklı alanlarında her türlü araç ve gerece dönüşürler.

Birikimli olarak ilerler, dinamiktir : Kuşkucu ve eleştirici tavrı bilime her dönem yeni ufuklar açarak onu dinamik bir alan haline getirir.

Bilimsel tavır :

Pozitif bilimlerin yukarıda saydığımız özellikleri taşıyan bilgilerine ulaşabilmek için onunla uğraşan insanlarda bazı temel nitelikler olmak zorundadır. Bilim çok zevkli keyfli ve bir o kadar da prestijli bir hayat kazandırır insana. Ancak tüm bunlar için o insanda da birtakım özelliklerin bulunması gerekir:

Nesnel tavırlı olmak : Bilimle uğraşanlar bilimsel çalışmaları sırasında, her türlü önyargılarından, inançlarından, eğilimlerinden uzak durmalıdırlar. Yansız ve nötr olmalıdırlar. Ve ayrıca da metafizik değerlendirmelerin her türlüsünden arınmalıdırlar.

Nedensellik ilkesini benimsemek : "Her olayın yine aynı cinsten ve kendinden önce gelen somut bir nedeni vardı" ilkesini benimseyip çalışmalarını ve açıklamalarını bu ilkeye göre yapmalıdırlar.

Kuşkucu ve eleştirel yaklaşım : Bilimsel yöntemlerle kanıtlanmayan savlara kuşku ile bakmalıdırlar.

Sabırlı olmak : Nesnel gerçeği ararken aceleci davranıp, yeterli çalışma ve denetimleri yapmadan açıklama yapmamalıdırlar. Doğru sonuçlara ulaşmak için bıkmadan usanmadan ve titiz olarak uğraşılmalıdır.

Düşünce dürüstlüğü : Doğruluğu bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış bilgileri ne bireysel çıkar uğruna kullanmak, ne de bir takım güçlerden korkarak inkar etmek hatta saklamak/susmak ya da kötüsü inkar etmek bilimsel dürüstlüğe sığmaz.

Hoşgörülü olmak : Tüm bu özellikleri içinde barındırıp bir potada eritebilen bilge bir kişilikle ölçülü seviyeli ve tahammüllü bir hayat sürmek.

Felsefenin Bilimlere Yaklaşımı
Bilimlerle ve onların gelişimi ile çok yakın ve organik ilişki içinde olan felsefe; tarihi gelişim süreci içinde ayrılıklar taşısa da bilme belli ortak bir bakış açısı içinde olmuştur. Bu açı onların gelişmesine , yöntem ve ilkeler açısından yardımcı olmak, bilimlerin kullandığı kavramların anlam içeriğini tartışmak ve belirlemek, bilimin vardığı sonuçların doğruluk değerlerini irdelemek ve bu sonuçlardan sonra tavrını gözden geçirip kendine yeni ufuklar açmaktır.

Bir dönem tümü kendi içinde yer alan bilimlerin tek tek felsefeyi terk edip kendi ayakları üzerinde varolmaya başlamasına da yine felsefenin içinden çıkan bilim adamları önayak olmuşlardır. Ancak bu doğal olarak bilimlerin bir süre daha şu ya da bu ölçüde metafiziğin etkisinde kalmasının da nedeni olmuştur.

Felsefenin bilimle ilişkisi pozitif bilimlerin felsefeden ayrılıp, kendi ayakları üstünde durmayı başardıkları 19. ve 20. yüzyılda çok daha netleşmiştir. Bu dönemden sonra felsefe bilim üzerine düşünüp, bilimlerin mantığını kurmaya daha çok zaman ayırmıştır. Bu nedenle de bilim ve mantıkla çok daha önceden de ilgilenmesine rağmen, felsefenin bilimle ilgili alt dalı olan Bilim Felsefesi'nin miladı bu yüzyıllar kabul edilir.

Bu dönemin en çok sözü edilen konusu da felsefenin kendisinin da metafizikten arınıp bilimsel olması gerekliliği olmuştur.

Bilimin Tarih İçindeki Gelişimi
Birçok sosyolog ve antropolog ilkel toplumlarının büyücülerini ilk bilimciler olarak kabul ederler. Ancak insanlık tarihinde bilimin başlangıcı olarak yazınında bulunduğu Mezopotamya ve Mısır uygarlığı kabul edilir. Bu dönemde özellikle geometri, matematik ve astronomi tarımsal üretimin gerek duyduğu bilgileri pratik olarak çözümlemiştir. Başlangıcında bilim pratik amaçlara dayanıyordu, bir de din adamları sınıfına. Yani bilgiler din adamlarının tekelinde bulunuyor bir anlamda ilkel büyücülük sürüyordu. Bölük pörçük bilgiler vardı ama belli bir sistematiği henüz yoktu bilimlerin.

Bilimsel çalışmaların pratik kaygıların ötesine geçişi; Ege uygarlığı ile gerçekleşti. Tam da Felsefenin doğduğu çağa. Bu dönemde matematik, geometri ve astronominin yanına fizik ve biyolojiyi ve simya biçimi ile kimyayı da eklemek olası. Ancak bu dönemin tabiat (doğa) bilimleri önemli metfizik izler taşımaktadır. Thales'in tüm evreni canlı sayması gibi.

Bu dönemde özellikle matematik bilimleri alanında bu günde geçerliliğini koruyan büyük başarılar elde edilmiştir. (Thales teoremi, Pisagor bağıntısı, Öklit Geometrisi, Arşimed yasası gibi)

Orta çağda her alanda olduğu gibi bilim alanında da dinin egemenliğini ve buna bağlı olarak da duraklamayı görürüz. Bilimin temel özelliği olan özgür düşünce ve eleştiri bir yana itilince bilimde iyice metafizik bataklığına sürüklenmiştir.

Hıristiyan orta çağının iyice tutuculaştığı dönemde, yeni din İslamiyet yeni olmanın getirdiği dinamikle bilime biraz daha hoşgörülü bakınca, bilimin merkezi yine orta doğuya kaymıştır. Ancak bu dönem İslam düşünürleri de tıpkı Hıristiyanlığın ilk döneminde olduğu gibi İdealist bir tavırla bilime ve felsefeye yaklaşarak, bir anlamda bir tekrardan öteye geçememişlerdir.

Bilimde ve insanlık tarihinde yenileşme ve ilerleme bir başka bahara kalmıştır.

15. ve 16. yüzyılda Reform ve Rönesans'la başlayan değişim süreci; 17. ve 18. yüzyılda Aydınlanma ile yükselen dinamik olmuş, 19 ve 20 nci yüzyılda sanayileşme ile değişim doruğa varmıştır. İçinde bulunduğumuz 21 inci yüz yıl ise bilimin altın çağı olacakmış gibi görünmektedir.

Kilisenin resmi ideolojisini sarsan ilk bulgular 16 ve 17 yüzyılda astronomiden gelmiştir. İlkçağ düşünürü Batlamyus'un kilise tarafından tanrı söylemine dönüştürülen Dünya merkezli evren anlayışına karşı; Kopernik, Kepler, Bruno ve Galile Güneş merkezli evreni koyunca kızılca kıyamet kopmuştur. Bunun bedeli cezalandırılan bilim adamları tarafından ödeniyor görünse de en büyük bedeli etkisini yitiren metafizik anlayışlar ödemişlerdir.

Astronomiyi fizik ve biyoloji izlemiştir. 18. yüzyılda Newton'la fizik maddenin sakınımı yasasını açıklayarak hiçbir şeyin yoktan var olmadığını ve yok olmayacağını söylerken, Mendelson hem de kilisenin arka bahçesinde doğal olmayan yollardan yapay bezelyeler üretiyordu.

19 uncu yüzyıl insan bilimlerinin yüzyılı oldu. Psikoloji ve Sosyoloji pozitif birer bilim olarak mistik ve metafizikten uzaklaştılar.

20. yüzyıl bilimin dışındaki odaklardan çok kendi içinde hesaplaşması ile geçti. Einstein ve Plank'la Fizik Newton'u aştı.

Günümüz ise kimilerine göre iletişim ve teknolojinin kimilerine göre ise "genom"la biyolojinin çağı; ama daha da önemlisi bilimin altın çağı değil mi?

Bilgi Felsefesi
Bilgi Felsefesinin Konusu:


Akıl ve sezgi gibi yetiler gerçekten insan zihninde var mıdır? Varsa, görünüşlerin ötesinde kalan varlığı bilmemizi sağlayabilirler mi? türünden sorular bilgi felsefesinin konusunu oluşturur.

Bilgi kuramı (Epistemoloji) : Bilgi kuramı bilginin ne olduğunu, hangi yolla elde edildiğini, amacını araştırı. Bir yandan bilginin özünü, ilkelerini, kökenini, yapısını, kaynağını araştırır, diğer yandan bilginin yöntemini, geçerliliğini, koşullarını, olanak ve sınırlarını sorgular.

Bilgi kuramının temel kavramları:

Doğruluk : Doğruluk, bilginin, bilgisi edinilen şeyle tam uygunluğunu dile getirir. Buna göre doğruluk; algılar, kavramlar ve bilimsel kuramlarla nesnel gerçek arasındaki uygunluktur.

Gerçeklik (Realite) : Varlığın, varoluş tarzıdır. Bilinçten bağımsız olarak var olandır.

Temellendirme : Ortaya atılan bir soru ya da ileri sürülen bir sav için dayanak, gerekçe, temel bulma işidir.

Bilgi kuramının temel soruları : Bilgi nedir? Kaç türlü bilgi vardır? Bilgi edinmenin amacı nedir? Bilgi edinme sürecinin ilkeleri nelerdir? Hakkında bilgi edinilen nesne ile bilgi edinen özne arasında ne gibi bir ilişki vardır? Kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?

Mantık: Düşüncenin temel yasalarını (özdeşlik, çelişmezlik, yeter neden ilkesi gibi) saptar; doğrunun ölçütlerini arar.

Bilgi Kuramının Temel problemi


Doğru bilginin imkansızlığı : İnsan aklının (ya da yetilerinin) gerçeği bilemeyeceğini, herkes için genel geçer bilginin imkansız olduğunu ileri süren görüşlerdir.

Sofistler : İnsanın doğru bilgiye herkes için geçerli olabilecek bilgiye ulaşılamayacağını, bilginin kişiden kişiye değiştiğini ileri süren filozoflardır.

Protagoras: "İnsan her şeyin ölçüsüdür." der. Protagoras'a göre tüm bilgilerimiz duyumdan gelir. Duyum insandan insana değişir. Bir şey bana nasıl görünüyorsa benim için öyledir. Rüzgar üşüyen için soğuk, üşümeyen için soğuk değildir.

Gorgias: Hiçbir şey var değildir. Var olsaydı bile bilinemezdi. Bilinse bile başkalarına aktarılamaz. Sözleriyle bilginin bilinemeyeceğini ileri sürer.

Septikler: Herhangi bir konu hakkında doğru ya da yanlış şeklinde yargıda bulunulamayacağını ileri süren görüştür. En önemli temsilcileri, Pyrrhon, Timon, Karneades, Arkesilaos'tur.

Septiklerin bu görüşleri günlük olaylar ve pratik işlerle ilgili değil, felsefi gerçekler ve ilkeler hakkındadır. Septisizm gerçeği bütünüyle inkar etmek değildir. Çünkü inkar da bir yargıdır. Oysa Septikler hiçbir konuda kesin yargıda bulunmazlar.

Doğru bilginin imkanı

Rasyonalizm : Rasyonalizm, bilginin akıl ve onun bir işlevi olan düşünme gücü ile oluştuğunu benimseyen, doğru bilginin ölçütünü de duyular da değil akıl da bulan bir öğretidir. Rasyonalizme göre insan aklı birtakım ilkeler ya da yetilerle donatılmıştır. Evreni oluşturan tüm nesneler hakkında kesin bilgi edinmemiz için sadece bu ilkelere uygun bir biçimde mantığımızı kullanmamız yeterlidir.

* Sokrates (M.Ö. 469 - 399) : Ahlaki doğruların ve erdemlerin bilgisinin insanın ahlaklı olabilmesinin zorunlu koşulu olarak gördüğü bilgidir. Sokrates'e göre bu bilgi doğuştandır yani insan dünyaya bu bilgiyle gelir. Fakat insan bu dünyaya geldiğinde bunları unutmuştur. Bu yüzden bu bilgilerin hatırlanması ve bilinç düzeyine çıkarılması gerekir. Bunun Sokrates maiotik (doğurtma) yöntemi kullanır.

* Platon (M.Ö. 427 - 347): Platon'un bilgi felsefesi varlık görüşüne dayanır. Platon'a göre varlık görünüşler dünyası ve idealar dünyası olmak iki evren vardır. Gerçek bilgi, ideaların bilgisidir. İdealar değişmez, gözle görülemez, duyularla algılanamaz olan varlıklardır. İdealar ancak akıl yoluyla bilinebilir. Bunu da filozoflar yapabilir.

* Aristoteles (M.Ö. 384 - 322): Aristoteles'e göre var olan bir şeyle ilgili olarak gerçek bir bilgiye sahip olabilmek için onun varlığa gelişini sağlayan dört nedenin bilinmesi gerekir. Bunlar; maddi neden, formel neden, fail neden, amaçsal nedendir. Aristoteles'e göre, bilimin asıl amacı ve genel anlamı, tekili bilmektir. Bunun için yapılması gereken tekil ve tümel arasında bağ kurmak, tekili tümelden çıkarmaktır. Aristoteles'e göre, akılda bilgi üretme yetisi vardır. Varlığı varlığa getiren genel nitelikler o varlığın kendisindedir, içindedir. Masa masadır.

* Farabi (870 - 950): Akılda bir sezgi gücü bulunduğunu, insan zihninde doğuştan getirilen düşünceler olduğunu kabul eder. Farabi bilginin üç kaynağı olduğunu söyler. Bunlar duyu, akıl ve nazardır. İşte Farabi'nin nazar dediği doğuştan fikirlerdir. Farabi'ye göre ayrıca insan zihninde sezgi adı verilen bir güç vardır. Sezgi, apaçık ve kesin bilgiye ulaşma aracıdır.

* Rene Descartes (1596 - 1650): Bilginin kaynağında yalnızca aklın olduğunu ve insan zihninde doğuştan düşünceler bulunduğunu savunur. Descartes'a göre insan zihninin iki temel gücü vardır. Bunlar sezgi ve tümdengelimdir. Sezgi, zihinde hiçbir kuşkuya yer bırakmayan ve en yüksek derecede açık olan bir kavrayış faaliyetidir. İnsan sezgi yoluyla bazı şeyleri açık seçik olarak bilir. Tümdengelim ise sezgi yoluyla açık seçik olarak bilinen doğrulardan ve tam bir kesinlikle bilinen olgulardan sonuç çıkarmadır.

* Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770 - 1831): Hegel'e göre insan; varlık hakkında duyuları hiç kullanmaksızın yalnızca akıl yoluyla gerçek ve kesin bir bilgiye ulaşabilir. Çünkü aklın yasalarıyla varlığın yasaları bir aynıdır. Bunu da "Akla uygun olan gerçek, gerçek olan da akla uygundur." şeklinde açıklamıştır. Hegel aklın ve varlığın yasaları konusunda geleneksel mantık ilkelerini reddederek diyalektik yasalar adını verdiği yasalar ortaya koymuştur. Bu yasalara göre varlığın kendini tez-antitez-sentez şeklinde açtığını savunur. (Varlık-yokluk-oluş). Bu aşamanın sonunda Mutlak Ruh vardır. Mutlak ruh gelişim aşamasını tamamlamış ve varlık dünyasını kavramıştır.

Ampirizm: Ampirizm, bilgimizin kaynağında yalnızca deneyin bulunduğunu söyleyen görüştür. Ampirizme göre insan zihni doğuştan boş bir levha gibidir. Bu boş levha sonradan deney yoluyla dolar.

* John Locke (1632 - 1704): Ampirizmin kurucudur. John Locke'a göre tüm düşüncelerimizin ve bilgilerimizin kaynağında deney vardır. John Locke iki türlü deney olduğunu söyler. Birincisi dış deney, diğeri iç deneydir. Dış deneyde dış dünyadaki varlıklar, duyularla denenir. İç deneyde ise insanın kendi zihninde ve ruhunda olup bitenlerin bilincine varılır.

John Locke'a göre, insan zihninde kompleks düşüncelerin ve dolayısıyla bilginin meydana gelmesi için şu yetilere ihtiyaç vardır: Algı, bellek, ayırt etme, karşılaştırma, birleştirme ve soyutlama yetileri. Locke üç türlü bilgi kabul eder. - Sezgisel bilgi, kendi varlığının bilgisine sahip olmasını sağlar.

- Duyusal bilgi, dış dünyadaki nesnelerin bilgisine sahip olmayı sağlar.

- Tanıtlayıcı bilgi, Tanrının varolduğunu kanıtlamayı sağlar.

* David Hume (1711 - 1776) : Hume, insanın her şeyi algı yoluyla bildiğini söyler. Ona göre algılar iki şekilde ortaya çıkar. Bunlar; - İzlenimler, - İdeler (kavramlar ve düşünceler)

Zihinde bulunan her şeyin, tüm izlenim, kavram ve düşüncelerin temelinde, dış dünyanın duyular yoluyla algılanması vardır. Bu algılarda belli özellikler bulunduğu zaman bunlar birbirleriyle birleştirilir.

Buna bağlı olarak Hume, nedensellik ilkesinin deneyin sonucu olan bir düşünce olması gerektiğini söyler. Yani nedensellik bir zorunluluk değil, bizim bir alışkanlığımızdır.

Kritisizm : İnsan zihninin güçlerine ve insanın neyi bilip bilemeyeceğine ilişkin bir araştırmadan meydana gelen felsefi yaklaşımdır. Kurucusu Immanuel Kant'tır.

* Immanuel Kant (1724 - 1804): Felsefede rasyonalizm ve ampirizm akımlarının bir sentezini yapmıştır. Immanuel Kant'a göre, bilgi deneyle başlar fakat deneyle sona ermez. Immanuel Kant, insan zihninde apriori (önsel) bir bilgi olduğunu savunur. Bir kısım bilgi de aposteriori olarak sonradan elde edilir.

İnsan, bilgi sürecinde, pasif olmayıp aktif bir biçimde duyular yoluyla gelen izlenimleri sınıflar, kalıplara yerleştirir ve yorumlar. Immanuel Kant'a göre insan bilgisi sınırlıdır. İnsan zihni, nesneleri ve olayları gerçekte oldukları şekliyle bilemez. Nesneler, zihnin imkanlarına, yapısına ve formlarına göre bilinebilir. İnsan zihni fenomenleri (görüngü) bilebilir.

Entüisyonizm : Bilginin, doğrudan ve aracısız bir bilme tarzına karşılık gelen sezgi yoluyla elde edilebileceğini savunan görüşe entüisyonizm (sezgicilik) denir. Sezgiye önem veren filozoflar, rasyonel bilginin uygulama ve eylem için önem taşıdığını kabul eder. Ancak akla dayanan bilgi, nesnelerle kurulan doğrudan ve aracısız temasın sonucunda ortaya çıkan sezgisel bilginin tamlığından ve kesinliğinden yoksundur.

* Gazali (1058 - 1111) : Ona göre insan, bilgi yolunda duyulardan da akıldan da yararlanabilir ancak bu yetiler insana gerçek varlığın bilgisini veremez.Zira, gerçek ve kesin bilgi, sezgi yoluyla elde edilir. Bu bilgi türü, insan gönlüne yüce ve manevi bir algı olarak iner. Gazali, iki göz ya da akıl bulunduğunu savunur. Bunlardan birincisi, normal fiziki göz ya da akıldır. İnsan bununla maddi dünyaya yönelir ve birtakım bilgilere ulaşılır.

İnsanda bir de kalp gözü vardır. Kalbin kendisi manevi bir töz olduğu için insan onunla yani sezgiyle gerçekleri bütün açıklığıyla kavrar.

* Bergson (1859 - 1941) : Ona göre gerçekten varolan, durağan madde değil süredir. Başka deyişle gerçeklik hayattır ve bunu yalnızca sezgi kavrayabilir. Bergson'a göre bilmenin birbirlerinden tümüyle farklı olan iki yolu vardır:

Bilimlerde geçerli olan analitik yol : Akıl yada zeka yoluyla bilmeye karşılık gelen bu bilme tarzında gerçekliğin maddeden oluştuğu düşünülür. Bilimler varlık alanını parçalara ayırır. Her bilimin araştırdığı alan farklıdır. Bilimler varlığın özüne nüfuz edemez.

Varlığın özüne nüfuz eden sezgi : Bergson'a göre sezgi, gerçekliğin temelinde yaratıcı yaşam atılımının bulunduğunu yaşayarak anlar. Sezgi, gerçekliği yani süreyi, yaşamı içten içe duyup yaşayarak kavrar.

Pozitivizm : İnsan için bilgide önemli olanın yalnızca olguları araştırmak olduğunu savunan akıma pozitivizm denir. Kurucusu A. Comte'tur.

* A. Comte (1798 - 1857) : Comte, toplumu bilim yoluyla yeni baştan düzenlemeyi amaçlamıştır. Ona göre düşüncelerdeki anarşinin toplumda karmaşaya yol açtığı bir çağda, toplumun kurtuluşunu sağlayacak tek çözüm pozitivizmdir.Comte, insan için olumlu ve yapıcı olanın, yalnızca olguları gözlemleyerek tasvir etmek olduğunu öne sürer.

Analitik Felsefe : Neo pozitivizm yada mantıkçı pozitivizm olarak da bilinen bu anlayışa göre felsefenin asıl uğraş alanı dildir. Bu yaklaşıma göre; felsefe, varlık, değer ve Tanrı üstüne doğruluğu test edilemeyen öğretiler öne sürmemelidir. Felsefenin görevi dildeki kavramları çözümlemektir.

* Wittgenstein (1889 - 1951) : Wittgenstein, dili çevremizde olup biten bir şey, karmaşık insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir bütün olarak görmüştür. Bütün felsefe problemlerini bir dil problemine indirgeyen Wittgenstein, felsefenin özünde bir kuram değil faaliyet olduğunu söyler.

Pragmatizm (Faydacılık) : Doğruyu ve gerçekliği eylemlerin sonuçları değerlendiren ve onlara fayda açısından yaklaşan felsefi akımdır. Bu akıma göre bir düşüncenin değeri, o düşüncenin pratik amaçlarına bağlıdır. Savunucuları James ve Dewey'dir.

* William James (1842 - 1910) : Bütün kavramlar, bilgiler insan yaşamına, insan amacına yardımcı oldukları zaman doğrudur. James'e göre "bir düşünce yararlıdır, çünkü doğrudur; bir düşünce doğrudur çünkü yararlıdır." Doğru bilginin ölçütü yararlı olmasıdır.

* John Dewey (1859 - 1952) : Dewey'e göre kişiye yararlı olan ve ona mutluluk veren düşünceler doğrudur. Ona göre düşünce çevreye uymayı, doğadan yararlanmayı ve mutlu olmayı sağlayan bir alettir. Bilimsel yasalar ve kuramlar başarılı olursa, yani uygulamada bir işe yararsa iyi ve doğrudur, aksi olursa yanlıştır.

Fenomenoloji : Kurucusu Edmund Husserl'dir. Fenomenoloji özün bilinebileceğini ileri süren bir görüştür. Bu görüşe göre öz fenomenin içinde vardır ve bilinç onu yakalayabilir. Öz bilgisine varabilmek için önce bütün verilmiş bilgileri parantez içine alıp ortadan kaldırmak, yok saymak gerekir. Yani insan günlük yaşamdan edindiği bilgileri, önyargıları, din, bilim vb yolla elde ettiği tüm görüşleri bir tarafa bırakarak, onlardan arınarak, duyularla algılanan nesnelerin ötesinde bulunan ideal özlükler alanına ulaşabilir.

Bilgi ve Çeşitleri
Bilenle (özne/suje) bilinen (nesne/obje) arasında kurulan bağın sonucunda açığa çıkan ürün bilgidir. Felsefe, bilgi konu olunca, öncelikle ve genel olarak, insan bilgisini konu edinir. Bilen "insan", bilinen ise "insanı çevreleyen diğer tüm varlıklar"dır. Öyle ki insanın kendisi dahi çoğu zaman insan bilgisinin nesnesini oluşturur. Bilgi sürecinde bilenle bilinen arasında kurulan bağ(bilgi aktı), bilgiyi önemli ölçüde etkiler. Bilginin kaynağını oluşturan bu ilişkiler yumağı, bilginin doğruluk değerini etkiler.

İnsan, bilgiye ulaşırken, duyum süreci, deneyim, akıl, inanç, sezgi gibi bilgi bağlarını kullanır. Her bağ farklı bilgiler oluşmasını sağlar. İnsan bilgisi farklı sınıflara ayrılabilir. Birbirlerine benzeyen ve birbirlerinden farklılaşan yanları bulunan bilgi türleri şunlardır:

Gündelik Bilgi
Yaşantılardan elde edilen pratik bilgilerin genel adı gündelik bilgidir. İnsan yaşamını kolaylaştıran ve sürdüren bu bilgi türü, sahip olduğumuz en eski bilgi çeşididir. Yaşamı kolaylaştırmanın ötesinde; onu olanaklı da kılan gündelik bilginin kaynağı yaşantının kendisidir. Deneyimler ve yaşantılardan doğar ve genellikle de duyum sürecine dayanır. Yaşadığımız fiziksel ve toplumsal çevreden etkilenen gündelik bilgi, bu açıdan kültürel farklılıklar taşır. Hatta giderek herkese göre farklılıklar taşır; çünkü herkesin deyimleri, yaşantıları ve bunun ötesinde de hayattan beklentileri, faydası, çıkarı birbirinden ayrıdır. Herkesin üzerinde anlaşabileceği tek bir doğru bulmak olanaksızdır. Bu nedenle de gündelik bilgiler felsefenin ana konusunu oluşturmazlar.

Gündelik bilginin elde edilmesinde izlenen yol, yani yöntem, de daha çok andırım (analoji) türü olmasına karşın; kültüre, hatta bireylere göre ayrılıklar gösterir. Gündelik bilgiye ulaşmamıza yarayan genel-geçer tek bir yöntem yoktur. Çok ve farklı yöntemlerle elde edilen gündelik bilgi için; bu yöntem çokluğu nedeniyle bazı düşünürler; yöntemsiz bilgi diye söz ederler. Oysa gündelik bilgiye ulaşmak için çok farklı yöntemler vardır ve bu yöntemlerden her biri kendine göre doğrudur.

Gündelik bilgi, az ya da çok, nesnellik taşır. Çünkü insan, yaşamını sürdürebilmek için, doğaya uygun bilgiler edinmek durumundadır. Ancak bu bilgiler, bireysel yaşantılara dayandıklarından zorunlu değildir. Ancak yine de bu bilgilerde az çok neden-sonuç ilişkileri bulunur. Ama zorunluluk ve ölçü yoktur.

Gündelik bilgilerin konuları, yaşamın her alanına ait ve genellikle de rastlantısal olmanın yanı sıra, birbiriyle uyumlu olmak zorunda da değildirler. Hatta derin çelişkiler dahi taşıyabilirler. Bu nedenle de düzensiz bilgiler olarak da adlandırılırlar.

Tüm bu olanaksızlıklarına karşın gündelik bilgiler, binlerce yıl, teknik bilgiye kaynaklık etmişlerdir. Hatta hem geçmişte hem de günümüzde gündelik bilgilerin diğer bilgi türlerini etkilediklerini veya onlara kaynaklık ettiklerini de gözlemleyebiliriz.

]color=red]Özetle Gündelik Bilgi[/color]
Yaşantılardan ve deneyimlerden doğar.
Duyum ve algılara dayanır.
Yaşamı kolaylaştırır, hatta yaşamı olanaklı kılar.
Görelidir. Kültürden kültüre ve hatta bireylere göre değişir.
Analojiktir.
Farklı yöntemlerle elde edilir. Genel bir yöntem yoktur.
Az ya da çok nedensellik taşır. Zorunluluk yoktur.
Sistematik değildir, konu bütünlüğü ve mantıksal tutarlılık olmayabilir.
Kendinden farklı bilgi türlerine kaynaklık edebilirler.
Din Bilgisi
Bilenle bilinen arasındaki bağın, bu iki unsurun dışında aşkın bir varlığa olan inançla kurulan bilgi türüdür. Fizik yasalarının ötesinde bir yaklaşım olduğu için metafizik (fizikötesi) bilgiler olarak da değerlendirilirler. Din bilgisinin temel mantığı; evreni ve beni yaratan üstün varlık (genellikle tanrı) en doğru bilgiye sahiptir, "O halde doğru bilgi için onu dinlemeli ve ona yönelmeliyim." düşüncesinden kaynaklanır.

İnanç esasına dayanan din bilgisi dogmatiktir. Dini bilgilerden şüphe duyulamaz ve dini bilgiler mutlaktır. Fakat mutlaklık, o inanç sistemine inananlar arasında söz konusudur. Başka bir inanca sahip bir kişi içinse yine ve ancak kendi inançları mutlak, değişmez ve tartışılmazdır. Böyle değerlendirildiğinde, tüm mutlaklık iddialarına karşın, din bilgisi de görelidir.

Din bilgisinin doğruluk değeri doğaya uygunlukta aranmaz. Doğa din bilgisine uymuyorsa; yanlış bilgide değil, doğadadır.

Din bilgisi sistematiktir. Dünyaya özgün bir bakıştır. Kendi içinde mantıksal bir tutarlılık taşımaktadır. Ayrıca düzenleyici ve yaptırımcı bir güce de sahiptir. Genellikle örgütlüdür.

Din temel olarak üç ana unsurdan oluşmaktadır. Bunlar:

İnançlar:
Üstün varlık ve evrene ait temel inaklar vardır. Bunlar tartışmasız ve kuşkusuz kabul edilmek zorundadır. İnançlar sistemi dinin, en sabit (durağan - statik) ve en mutlak bilgilerini oluşturur. Aynı dine ait mezhep arasında bile genel bir uzlaşı söz konusudur.

İbadetler:
Üstün varlığa karşı kulluk görevinin yerine getirilmesi için yapılması gerekenlerdir. Aynı mezhep ve tarikatlar bazında mutlak olan ibadet bilgileri, farklı tarikat ve mezheplerde, çelişen davranışlar bile içerebilmektedir. Bunun da ötesinde, zaman içinde de ibadetlere ilişkin değişiklikler söz konusu olabilmektedir. Yani din bilgisinin az çok mutlaklık içeren ama aynı ölçü de değişebilen kesimidirler.

Hukuk ve ahlak kuralları:
Üstün varlığa inanmanın, ona ibadetin yanı sıra, dinler; insanlara kendi kurallarına göre bir toplumsal düzen (hukuk) ve vicdani tavır (ahlak) önerirler. Hatta önermekle de kalmaz bunu yaşama geçirmek için zorlayıcı da olurlar. Hukuk ve ahlaka ait bilgiler din bilgileri içinde en az mutlak olanlardır. Çünkü dinler yaygınlaştığı ölçüde, farklı toplumsal kültürlerin etkisiyle, farklı yaşam biçimlerine dönüşür. Hem yer, hem de zamana göre değişerek mutlak olmaktan uzaklaşır.

Özellikle de günümüz laik toplumlarında din, bir yaşam biçimi olmaktan ziyade, vicdan olayı biçimine dönüşerek tanrı ile insan arasında bir ilişki ve bilgi biçimine dönüşmüştür.

Özetle Dini Bilgiİnanca dayanır.
Dogmatiktir.
Sistematiktir.
Doğaya uygunluk aranmaz.
Mutlaktır. Ancak değişmez değil tersine görelidir.
Teknik Bilgiİnsan doğayı değiştirirken alet yapar ve bu aletleri kullanır. Alet yapmak için gerekli bilgi teknik bilgidir. Teknik bilgi, adını, Yunanca "beceri" anlamına gelen "techne-tekne" sözcüğünden almıştır.

Teknik bilgi, somut varlık alanına ait bilgidir. Teknik bilgi, özellikle başlangıç döneminde gündelik bilgiye dayanmaktadır. Günümüzün gelişmiş toplumlarındaysa tamamen bilimsel bilginin bir uygulama alanı biçimindedir. Bu nedenle de Bilim ve Teknik birbirinden ayrılmaz bir bütünlük içerisindedir. Hatta toplumların gelişmişlik düzeylerine ilişkin önemli bir ölçüdür.

Teknik bilgi, yaşantılar ve deneyimlerden çok, akla ve düşünceye dayanır. Teknik yaratıcı insan aklının ürünüdür. Bir anlamda da teorik bilgilerin somutlaşmasıdır. İnsanlığın ortak değerleri arasında yer alır, yani evrenseldir.

Amacı, ürettiği alet aracılığıyla doğayı insan lehine değiştirmek ve insanı daha iyi yaşatmak olan teknik bilgi; çoğu zaman hayatı zorlaştırır bir nitelik taşıyabilmektedir. Teknik, bugün, insanın önünü açmak şöyle dursun, doğrudan insanı yok etmeye yönelik silah teknolojisi biçiminde ya da yarattığı pek çok çevre sorunuyla insanlığın geleceğini tehdit eder duruma dahi gelmiştir.

Teknik bilgi, tarihsel süreç içerisinde, üç farklı aşama geçirmiştir.

Alet teknolojisi,
Makine teknolojisi,
Otomasyon teknolojisi.
Sanat Bilgisi
Teknik gibi sanat da insanın doğada olmayan bir şeyi yaratması, üretmesi demektir. Ancak teknikte amaç insan yaşamını kolaylaştırmaktır. Sanatın buna benzer pratik bir amacı yoktur. Sanat üretiminin amacı "güzel" ve estetik hazdır.

Sanat bilgisine ulaşılırken, akıl, düşünme gibi bilgi aktlarının yanı sıra, düş gücü, sezgi gibi bağlar da kullanılır.

Sanat bilgisi hayale geniş ölçüde yer verdiğinden sanat bilgisinin doğaya uygun olması zorunlu değildir. Sanatın, objelere ilişkin doğru bilgiler vermek gibi bir amacı yoktur.

Sanat bilgisi, yaratıcı insan akılının ürünüdür. Bu açıdan, sanat bilgisi, öznel ve özgün bir üründür. Eşsizlik onun en belirgin özelliğidir. Aynı sanatçı bile farklı zamanlarda, aynı objeyi, farklı bir tavırla ele alıp farklı yorumlara ulaşabilir.

Sanat bilgisi farklı araçlarla ifade edilebilir. Bu da, aynı temaların farklı malzemelerle işlendiği, çok farklı sanat alanlarının doğmasını sağlar. Resim, müzik, heykel, edebiyat, sinema, mimari, tiyatro gibi pek çok sanat dalları vardır.

Bilimsel Bilgi
Sınırları önceden belirlenmiş bir alanda, bilmek amacı ile, genelgeçer bilgilere ulaşmak için, sistemli olarak ve belli bir yöntemle elde edilen bilgilerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
murat2793
WebMaster
WebMaster
murat2793


Tercübe :
BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Left_bar_bleue5 / 1005 / 100BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Right_bar_bleue

Mesaj Sayısı : 54
Rep : 5558
Başarı Sistemi : 9
Kayıt tarihi : 31/03/10
Yaş : 32
Nerden : merkz

BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Empty
MesajKonu: Geri: BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ   BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Icon_minitimeC.tesi Nis. 17, 2010 7:33 am

helal kardaşıma
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
murat2793
WebMaster
WebMaster
murat2793


Tercübe :
BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Left_bar_bleue5 / 1005 / 100BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Right_bar_bleue

Mesaj Sayısı : 54
Rep : 5558
Başarı Sistemi : 9
Kayıt tarihi : 31/03/10
Yaş : 32
Nerden : merkz

BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Empty
MesajKonu: Geri: BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ   BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Icon_minitimeC.tesi Nis. 17, 2010 7:33 am

eyw
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MêMo
Ayin Üyesi
Ayin Üyesi
MêMo


Tercübe :
BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Left_bar_bleue100 / 100100 / 100BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Right_bar_bleue

Mesaj Sayısı : 96
Rep : 5487
Başarı Sistemi : 11
Kayıt tarihi : 30/03/10
Yaş : 33

BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Empty
MesajKonu: Geri: BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ   BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Icon_minitimeC.tesi Nis. 17, 2010 9:39 am

DUR FELSEFE HOCASINIDA YÖNLENDİREK BU SİTEYE ODA PAYLAŞSIN BİR KAÇ ŞEY BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ Icon_sad
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
BİLİM FELSEFESİ VE BİLGİ FELSEFESİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» AHLAK FELSEFESİ VE VARLIK FELSEFESİ
» SİYASET FELSEFESİ VE DİN FELSEFESİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hoş Geldiniz Arkadaslar.. :: Ders Bölümleri :: Felsefe Bölümü-
Buraya geçin: